ŞEYHBENDERZADE FİLİBELİ AHMED
HİLMİ BEY (1862 - 1914)
HAYAT HİKÂYESİ:
Hicri 1279,Miladi 1862/1863 yılının ortalarında Filibe’de doğmuştur.Babası “Şeyhbender”(konsolos)Süleyman Bey,annesi Şevkiye Hanımdır.İlk tahsilini Filibe Müftüsünden almıştır;daha sonra Bulgaristan’da Rüştiye Mektebini,Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiştir.Babası ve ailesi 93 Muhacırlarındandır.Önce Edirne’ye sonra İstanbul’a gelerek burada yerleşir.Aslen baba tarafından Hazar Denizi Türkmenlerinin Akşit Boyundandır,annesi tarafından da Kafkasyalıdır.İlk memuriyetine İstanbul Posta İdaresinde başlayan Ahmet Hilmi Bey[1],daha sonra İzmir Posta İdaresinde dört yılçalışmıştır,bunun son iki yılını müdür olarak geçirmiştir.Daha sonra bir becayiş yoluyla Beyrut Posta Müdürlüğüne atanmıştır.Burada Jön Türklerle ilişkilerini geliştiren yazar Mıısır’a kaçmış[2] Kahire’de yayınlanan Çaylak Gazetesinde yazarın ilk yazısı çıkmıştır.Mısır’da Terakki-i Osmani Cemiyetine girmiştir.!901 yılında İstanbul’a döndüyse de arkadaşı Sadık VicdanÎ’nin jurnali yüzündem Fizan’a sürülmüştür. Buradayken tasavvufa merak sarmış veHalveti/ Şazeli tarikatının Şeyhi Selam Bin Arûsî’ye intisap etmiş,felsefenin çözemediği sorunlarını tasavvuf yoluyla çözmüştü.Ahmed Hilmi Bey tarikaka girişini şöyle anlatmaktadır. Kendisi Arûsî şeyhi olmuştur.:”Tarikat _ı Arûsuyenin esası,Afrika’ya Horasan’dan Fethullah el-Acemî namında bir şeyh getirmiş olupbu da Tarikat-ı İbrahim Ethem’dir.
Tarikatın pîri Tunus’lu Ahmed Bin Arûsi olup İbrahim Ethem tarikİ ile Şazeliyeyi mecz ederekArûsuye tarikatını meydana getirmiştir.Mamafih ikinci pîr Seyyid Abdüsselâm El-Esmerî el –Feyturî hazretlerinin şöhreti pek geniş olduğundan tatikat kendilerine nispet edilmiştir.
Tarikat-ı Arûsiye’de dikkat çekici noktalar vardır.Arûsî kanaatkâr,çalışkan,şen ve şatır,taasubtan uzak,riyasız,kerim olur.Arûsîye milli bir tarikat olmayıp,İslâm adı altında birleşmiş insanları eşit görür.
Bilhassa Türklere karşı Arûsîlerde büyük bir muhabbet ve kardeşlik hissi vardır.Tarikat rivayetlerinden olan İhvan_ı Arûsîye arasında nakledildiğine göre,Seyit Abdüsselâm hazretleri ihvanına ‘Türkler İslamın hizmetkârı,İslam’ın muzaffer askerleridir.Onlarla muhabbet ediniz.’diye nasihat ettiğinden,Arûsîler Türkleri kardeş gibi sevip,Makam-ı Hilafet’e büyük saflık ve sadıklıkla bağlıdırlar.”[3]
II . Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a gelen Ahmed Hilmi Bey Daruşşafaka Vakfının temellerini atanCemiyet-i Tedrisad-ı İslamiye’nin de üyeliğinde bulunmuştur.İlk olarak haftalık İttihad_ı İslam ,Coşkun Kalender gazetelerini çıkarır.Bu gazetelerin kapanmasıyla Necat,Tonguç gazetelerini başyazar olarak yönetir,sonra Sırat_ı Müstakim,İkdam,Kanad,Tasvir-i Efkâr ,Şeybal,Sancak,Necat gazetelerinde siyasi ve felsefi yazılar yazar.Kendisi Nimet,Münakâşa,Kanad,Hikmet gazetelerini çıkarır.Hikmet Matbaa_ı İslamiyesini kurarak eserlerini bu matbaada bastırır.(3 Kasım 1910)
Hikmet gazetesi günlük ve haftalık olarak aynı süre içinde yayınlanıyordu.Celi sülüs istifle yazılan “Hikmet”klışesinin altında “Va’Tesımû vella tefaraku”[4]”İttihât Hayattır,Tefrika Memattır” cümlesi geçer. 21 Nisan 1910 ile 28 Eylül 1912 tarihleri arasında toplam 77 sayı çıkmıştır.Gazete Türkçü-İslamcı fikirleri savunmuş,materyalizm karşıtı ilk gazetedir.[5]
Hikmet gazetesinin kurucusu Ahmed Hilmi Bey A.H. F.A.H.,Ş.F.A.Hilmi,Şeyh Miridin Arûsi,,Şeyh Hüsnü,Özdemir,İslam mahlâslarını da kullanmıştır.Gazetenin yazarları içinde:Şerafedin (Yaltkaya),Ahmed Hamdi (Akseki),İsmail Hakkı (Baltacıoğlu),Ahmet Agayef ,Doktor Karabek Karabekof,Yunus Nadi (Abalıoğlu),Müftü Fahreddin,Buharalı Abdulrauf,Kolçeli Abdülaziz,Ali Isfahânî,Süleyman Bahri,Mustafa Adlî,Ali Fahri,M.Mahir,Ömer Fevzi Efendi,Ali Rıza,Muhamed Arif,A.Seni,Bursalı Mehmet Tahir Bey, Ahmed (Ağaoğlu)dur.
Gazetede şu konularda yayın yapılmıştır:siyasi yazılar(icmal-i siyasi),biyografiler (Teracim –i Ahval), Makaleler,Elvah-ı hayat(Ahmet Hilmi Bey’in Fizan anıları),Alem-i İslam,ekonomi(İktisadiyat),sosyoloji(ictimaiat),Felsefe (hikemiyat-bu bölüm tasavvuf ve Batı Felsefesi olmak üzere iki grupta incelenir-),Enzar_ı Millete (Toplumun her kesimini ilgilendiren olaylar),hutbelerimiz,Fen Bilimleri (Fenniyat),Edebiyatı Mutasavvıfane(tasavvuf Edebiyatı),Bektaşiler,Yunus Emre[6]Çağdaş Felsefe ve Sosyolji Bilimi(Felsefe-i asır ve ilm-i ictimaiat),Feminizm,İslamın zaaf ve kuvveti,Tarihsel Söyleşiler (Mebâhis-i tarihiye),bir haftalık vukuat.
Ahmet Hilmi Bey İstanbul Darülfinun’unda (İstanbul Üniversitesi) Hikmet (Felsefe)kürsüsünü kurdurmuş ve müderrislik yapmıştır.II. Abdülhamid tarafından Fizan’a sürülen yazar İttihat ve Terakki partisinin siyasi yanlışlarını eleştiren yazar ile iktidârın arası açılmış,Hikmet gazetesi ve matbaası devletçe kapatılarak1911-1912 yılları arasında Kastamonu ve Bursa’ya sürgün gönderilmiştir.1912’de tekrar İstanbul’a dönen Ahmet Hilmi Bey Hikmet Gazetesini yeniden yayınlamıştır.İttahadçıların mualifi olan Hürriyet ve İtilaf Fırkasını da tutmamıştır. Aynı zamanda öğretim üyeliği yapan yazar Arapça,Farsça ve Fransızcayı ana dili kadar iyi bilen Ahmed Hilmi Bey hiç evlenmemiştir.16 Ekim 1914 Cuma günü vefat etmiştir.Bakır çalması yüzünden zehirlendiğini tarih kitapları yazar.Ölümünden Masonlar ve Yahudiler sorunlu tutulmuştur.Çünkü Leo Taxi’nin Fransızca yazdığı yazıyı,iktidarı da eleştirerek Hikmet Gazetesinde yayınlamaya başlamıştı.Bu yüzden Yahudilerce zehirlendiğine İstanbul halkı inanmıştı.
“Merhum Şehbenderzade Hilmi Bey:Osmanlı mütefekkirlerinin güzidelerinden olduğunu eserleri ile ispat etmiş Şehbenderzade Ahmed Hilmi Bey ,hayat kitabına son kelimesini yazmıştır.Cenab-ı Hak gufranına mahzar buyursun”
“Gösterilen[7] kişi,Meşrutiyetin ilânını müteakip sürgün yerinden İstanbul’a gelerek günlük gazetelerde neşriyata başlamış,arkasından ‘Hikmet’ adlı bir gazete imtiyazı alıp,bununla mühim,istifade edilebilecek birçok siyasi ve ilmi makaleler neşr ettiği gibi,metin bir kalem ve halis bir yürekle de İslamiyeti,İslam Hukukunu müdafaa eylemiştir.Merhumun kendine mahsus lâtif bir üslûbu ,ilmî ve mantıkî muhakemelerinde de isabeti vardı.”
“Hilmi Bey bir aralık Darülfünun’da felsefe dersi de vermişti.Merhum,ilim ve faziletiyle şöhret bulmuş,sağlam inançlı,derviş meşrep bir filozoftu.Henüz genç denecek yaşta irtihali memleketimiz için kayıplardan sayılmış olmak lâzım gelir.”
“Cenab-ı Hak,kendisine rahmet,akraba ve dostlarına sabr-ı cemil ihsan buyursun”[8]
Şeyhbenderzade’de İslamcılığın aydın ve geniş ufku vardı.Batı felsefesinde bilgisi,sosyolojiye ait ciddi yazıları doğucularla batıcılar arasında yüzeyde kalan gerginliği ortadan kaldıracak bir kuvvet göstermekte idi.Henüz sosyoloji yayınlarının Spencerciliği aşamadığı yıllarda Ahmed Hilmi Bey ilk kez bütün tanınmış Fransız sosyologlarına değinmekte,sosyal olgulara ilgili yazılarında sosyal hayatı kuşatan sosyal şartlar bütününün nasıl inceleneceğini anlatmaktadır ki,bu hazırlık dönemi Durkheim sosyolojisinin başladığı yıllarda dahi henüz tamamlanmamış önemli bir yönü oluşturmakta idi[9]
ESERLERİ:1) Tarih-i İslam 1326
2) Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?1327
3) Huzur-u Aklü Fende Maddiyûn Meslek-i Dalaleti(İlim Karşısında Maddecilik) 1332
4) Beşeriyetin Fahr-i Ebedisi Nebimizi Bilelim 1331
5) Senûsîler ve Onüçüncü Asrın Büyük Mütefekkir-i İslamîsi Seyyid Muhammed es Sûnîsi 1325
6) Yeni Akâid ”Üss-ü İslam” 1332
7) Muhalefetin İflâsı 1331
8) İki Gavs-ı Enam:Abdülkadir ve Abdüsselâm 1331
9) Yirminci Asırda Alem-i İslam ve Avrupa:Müslümanlara Rehber-i Siyaset 1327
10) A’ mak_ı Hayal1326
11) Hangi Meslek-i Felsefeyi kabul etmeliyiz?(Hangi Felsefi Ekolu Kabul Etmeliyiz?)Darülfinun Efendilerine Tahrirî Bir Konferans 1329
12) Öksüz Turgut (Roman) 1326
13) Akvam-ı Cihan (Dünya Ulusları) 1329
14)Müslümanlar Dinleyiniz 1326
15) Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor 1329
16) İlm-i Ahval-i Ruh (Pisikoloji) 1326 yılında Darülfünunda okutulan ders notları)
17) Türk Armağanı 1330
18) İstibdatın Vahşetleri yahut Bir fedakârın Ölümü 1326
19) Vay Kız Bekçiyi Seviyor! (Halk romanı) 1326
20) Aşk-ı Bâlâ (Tasavvufi Oyun)
21) Bektaşiler ve Heyet-i İçtima-i Osmaniye (Bektaşiler ve Osmanlı Toplumsal Yapısı)
22) Baş Belâsı Üç Jöntürk yahut Feylesof İbiş
23) İblis İzzeddin Behmen (Tasavvufi Oyun)
24) Tasavvuf-i İslam ve Fünün-u Cedide ve Felsefe (İslam Tasavvufu ve Çağdaş Fen ve Felsefe Bilimleri)
25)Yaşasın Bad-ı Sabâ (Bir Perdelik Komedi)
26) Melekzade Ailesi(Roman)
27)Kekyâil bin Asur
28) Mantık
29) İlm-i Tevhid
30) Tarih-i İslam ve Osmaanî
31)Üç Feylesof
32)Şeyh Bedreddin
33) Divançe
34)Tabakat
35)Gazal-ı Bedeviye
36) Tortu
37)İttihad-ı İslam
38)Murat Orta
39)Yer,Gök,İnsan
40)Fizan Menfası
41)Tarikatler ve Ricali
42) Yeni Mantık
43)Lübb-ü İslam (İslam’ın Özü)
44) İlm-i Tevhid
45) İslam ve Din-i İstikbâl
46)Farmasonlar,maksad ve meslekleri(Leo Taxil’den tercüme) [10]
GÖRÜŞLERİ VE FİKİR TARTIŞMALARI:
“Bugünkü durumumuzu,şu birkaç söz ifade eder fikrindeyiz:Birçok güzel temennilere malik fakat metod ve idealden mahrum bir cemiyetiz.Avrupa pazarından aldığımız maddeler içinde değil bir şirket,bir bakkal dükkanını idare edecek faydaları yok.Evet Avrupa topluluğunun üstünlüklerinden bir şey almadık.Lâkin…Milleti hakir görme,dinle alay etme,Sembolizm,Materyalizm,Sosyalizm,Serbest Düşünceyi aldık.”[11]
“İnsanlık tarihinin hiçbir devresinde,bugünkü Avrupa siyasetinde olduğu kadar insanlık ve ahlâkla alay ettiği görülmemiştir.”[12]Eserine bu sözlerle başlayan Ahmed Hilmi Bey zamanının süper devletlerini ele alıp Türklük ve İslamlık hakkındaki emellerini şu şekilde tahlil eder.
Rusya:”Rusya’nın İran’a saldırmaktan maksadı ikidir:1) İran’ın Kuzeyini işgal ederek Osmanlı – Türklük âlemi ile Orta Asya Türklük âleminin Hilâfet Makamı ile Asya Müslümanlarını bağlayan bağı kesmek ve ikiye ayırmak.2)Uyanış ve terakkiyi mümkün olduğu kadar söndürmek ve hiç olmazsa ‘ mahalli ve mevzi’ bırakmaktır.[13]
Fransa:Fransa, Afrika’daki Müslümanların sevgisini kazanacak yerde bunun aksini yapıyor.Fransa’dan sürdüğü kara karga sürüsünü,yani papazları Afrika’daki Müslümanlara musallat etmiştir.Artık Avrupa’da nufuz sahası bulamayan papazlar,Ortaçağ’da yaptıklarını bugün Afrika’daki İslam âlemine yapıyorlar.Cezayir’de kapatılan ve yok edilen mescitlerin sayısı yüzleri bulur.[14]
İngiltere:İngiltere’nin en büyük mahareti din ve mezhep itilâflarından istifade hususunda görülür.Kimsenin nazarı dikkatinden kaçmadığı üzere Hindistan’da kullanılan en büyük tahakküm silahı budur.[15] İngiltere şu andaki durumunu,yani şimdiki haşmet ve satvetini muafaza edebilmek için üç şey lâzımdır:1) İslam Aleminin cehalet ve gafletin devamı
2) Türkiye’nin beceriksizlik (acz) ve çöküş (inhitât) halinde sürüp gitmesi
3) Almanya’nın şu iki duruma razı olması[16]
Almanya: Almanya sırf kendi menfaat ve hayatını temin için Şark’ın,bilhassa İslam âleminin dostu olmak mecburiyetindedir.[17]
İtalya: İtalya hükümeti hiçbir zaman Türkiye’nin dostu olamaz.İtalya siyasetinin özü Osmanlı Afrikası’nı ele geçirmek imkân ve fırsatını gözetmektir.[18]
Avrupa’dan gelebilecek felâketleri söyle sıralıyor Ahmed Hilmi Bey:”Bugün zenginlerimiz,çocuklarını sahte ve zararlı bir terbiye ile,gülünç bir kukla şekline koydukları vakit,gerek vatan ve milletlerine,gerek kendi aile ve nesillerine ne kadar büyük kötülük fark bile etmiyorlar.Bu büyük tehlikeyi artık anlamalıyız.Hayat için kolera ve vebanın sebebi ne ise ,milli ve içtimaî hayat için Avrupa sefahat ve eğlencesinin tesiri odur.Bizde terbiye ve eğitim usullerinin mükemmel olmayışı ,büyük şehirlerimizde birçok Katolik ve Protestan mekteplerinin açılmasına sebep olmuştur…Bu mekteplerden çıkan çocuk,itikaden değilse bile,adetler ve durum bakımından Müslüman kalmaz.Misyoner mekteplerine çocuklarını veren babaların ileri sürecekleri mazeretler hiçbir zaman kabul olunamaz.Bu mazeretler olsa olsa şahsi menfaati,milli menfaate tercihten başka bir manâ ifade etmez.Bu bakımdan çocuklarımızı bu mekteplere vermemeliyiz.Bununla beraber bu mekteplere muhtaç olmayacak bir hale gelmeyi çalışmak da borcumuzdur.”
“Biz ,Avrupa medeniyetini taklit değil iktibas etmeliyiz.İktibas intihap ve muhakeme ile olur.Taklid ise kuru gösterişten ibarettir.Bize taklid değil,iktibas lâzımdır.Japonlar bu işle yükseldiler
Avrupa medeniyetini taklit edip alırsak(ki bu pek kolaydır) güzel dans eder,mükemmel konuşur,modaya uygun giyinir,sürülerle filozoflara,alimlere,sanatkârlara,siyasilere vs. az bir zamanda malik olacağımıza şüphe yoktur.Ama hepsi bir çırak,bir tilmiz,bir yamaktan başka meziyete sahip olamazlar.
Şark’ın da binlerce senelik bir mazisi,yüzlerce asırlık medeniyeti,diğer bir tabirle kendisine has tekâmül vasıtalarına (gelişme araçlarına) sahiptir.Bu vasıfları üç günde yok etmek imkânını kendinde görenler ve hele bu tart edilmiş vasıflar yerine,hazır elbise giyer gibi Avrupa’dan yeni vasıflar ödünç olarak alınmasını mümkün zannedenler,son derece hayret ve cehalet eseri gösteriyorlar.[19]
Sosyalizm:” Sosyalizm denen sosyal doktrin sosyal etkenlerle meydana gelmiş ve ilk zamanlarında mal ve evladın ortaklığı gibi ilhad[20] ,dinsizlik fikirlerini de kabul ederek ‘iştirakiyun’ (Komünizm) doktrinini doğurmuştur.
Biz Müslümanlar din ve sosyolojimizde hiçbir sınıfa,hiçbir şekilde imtiyaz vermeyiz.Bizde asilzade,,halk,din sınıfı olmadığı gibi dinimiz tam bir eşitliği emreder.Bizde henüz işçi sınıfı imkânına şayan bir çalışanlar topluluğu meydana getirilmemişse de ,geldiği vakit bu sınıfı, gadrine hedef yapacak bir diğer sınıf (burjuva) halkımız olmadığından ve hiçbir Müslüman ,namus ve haysiyetini ayaklar altına alarak evlât ve karılarda ortaklığı kabul edemeyeceğinden;bizde ne sosyalistliğe,ne koministliğe luzum ve talep yoktur.Müslümanlar,kendi muhit ve tarihlerinden gelmeyen bu gibi yabancı fikirlerden tamamıyla sakınmalıdırlar.”[21]
“Müslümanların dışarıdan hiçbir ümidi yoktur.Şeref ve haysiyetlerini muhafaza için ittihattan[22] başka ilaçları yoktur.Allah korusun,Osmanlı vatanının parçalandığı kabul edilirse,bu yalnız Türkler’in değil bütün Müslümanların tam manasıyla esareti olur.”[23]
Ahmed Hilmi Bey 28 Şevval1330/28 Eylül 1328/11 Ekim 1912 tarihli yazısında”Düvel-i Muazzama Arasında İttifak-ı Samimi Yok,Bir Harb-i Umumi Bile Mümkün başlığını atmıştı.[24]
Siyonizm ve Masonluk:”Vatanımızda oturan Musevi Osmanlılardan şimdilik şikâyet edilecek bir sebep ve cihet yoktur.Lâkin Avrupa’daki Yahudilerin fikir ve emelleri ,Osmanlı Yahudilerini bu halde bırakacakmıdır?İşte bu mesele ki biz Müslümanlar ,bunu da tetkike ve Avrupa’dan bize gelebilecek tehlikeler arasına koymak zorundayız…Şimdilik çeşitli yollarla Kudüs’teki Yahudileri çoğaltmaya ve arazi elde etmeye çalışıyorlar…Birkaç vakittir,bu işte gösterdikleri faaliyet hayrete şayandır ve diyebiliriz ki muaffakiyetleri de büyüktür.Demek ki Siyonistler ,Türkçesi vatanımızın bir parçasını elimizden almak istiyorlar.Biz,Osmanlı Müslümanlarının hak ve vazifesi vatanımızı parçalanmaktan korumaktır.Bu itibarla Siyonistleri İslam’ı tehdit eden tehlikeler arasında görmekteyiz.
HANGİ MESLEK_İ FELSEFEYİ KABUL EDELİM:DARÜLFÜNÜN EFENDİLERİNE TAHARRİ BİR KONFERANS
Yeni neslin kafasında birçok eski soruları canlandırıyor.Sağlam bir metod sahibi olmalarını,metodla birlikte ideal sahibi olmalarını tavsiye ediyor.Bugünkü durumumuz nedir ? diye soruyor.”Birçok iyi niyetleri olan fakat medod ve idealden mahrum bir topluluk” diye cevap veriyor.”Hükümetler de bu hastalıkta milletle ortaktır.Milletin ferdi bir arzusu var:Mutluluk!Hükümette,mecliste bir temenni var:Vatanı imar etmek!Fakat bu hedefler öyle umumi ve belirsiz fikirler ki,şu müphem haliyle aklî birer ideal olmaktan ziyade şahsi içgüdü nevine sokulabilir. Bu davanın doğru şahidi1908 Meşrutiyetinden beri bunca işlerin boşa gitmesi ve istenen yemişleri vermemesidir.Bir işe nereden başlamak gerektiğini tayin edememek,her işi birden yapmaya kalkmak,esasla teferruatı biribirine karıştırmak gibi haller,hep belirli bir idealin ve düzenli bir metodun yokluğunu gösteriyor.Ne olmak istiyoruz?Ahlâkı düzeltmek,iktisatca yükselmek mi?Fakat her şeyden önce gençlerimizin bir hayat görüşü,bir felsefesi olmak lâzımdır ki bu istedikleri şeyleri düzenleyebilsinler.
Çağımızın düşünürleri arasında üç büyük felsefi ekol (meslek) var.Bunlar eleştiricilik (criticisme),Olguculuk (pozitivizm) ,evrimciliktir(Evolutionisme) Bilginlerden çok filozof olanlar arasında ruhsalcılık (Spriritualism) ve maddecilik(Matérialisme) yaygındır.
Ruhsalcılık ve maddeciliğin çeşitleri yoktur.Lâkin düşüncecilik (idéalimse) ve doğatanrıcılık’larin (panthisme) sayısız şekilleri olduğu gibi,her ikisinde bazen ilmi fikirlerden karışarak meydana gelen meslekler (ekoller) vardır.Meselâ kritik felsefe (eleştiricilik/Critieisme) bir takım ilmi fikirlerle düşünceciliğin (idealimse) karışmasından doğmuştur.Çağımızın en önemli felsefesi evrim felsefesidir.Bütün insani bilgiler bu meslekte (ekolde) toplanmaya başlamıştır.Ancak burada da birçok noktalardan hipotezlere baş vuruluyor.Bu cihetle dikkat edilirse hiçbir felsefi mesleğin yanlıştan korunmadığına ve bütün hakikatleri toplamadığına kanaat getirilir.Öyle ise endüstri,iktisat ve geçim gibi hususlarda ilim ve tecrübenin gösterdiği ilkeleri(hususları) kabul ederek ,felsefe ve ahlâkta her mesleğin (ekolün) içindeki doğru tarafları alarak meydana gelecek seçmecilik’i (eclectisme) seçmekten daha sağlam yol yoktur.”
İLİM KARŞISINDA MADDECİLİK
Baha Teyfik,Ludwing Buchner’den [25] “Madde ve Kuvvet”i tercüme ettiği zaman,eser basında bir bomba tesiri yapmıştı.Kitabın tam tahlil ve tenkidinin Celal Nuri (İleri) tarafından savunulması üzerine ona karşı tenkidleri Ahmed Hilmi Bey ele aldı.Şehbenderzade ilimlerin süratli ilerlemesinin materyalizm fikrine büyük bir yenilik getirmediğini,İlkçağda Lukretius’un “Doğanı Oluşumu”nda ortaya koyduğu materyalizm kanıtlarına yeni bir şey katmadığını söylüyerek başlıyor.Büchner maddenin her uyerde olduğunu söylüyor.Onca bu hem gülünç,hem metafizik düşüncedir.Ahmet Hili Bey’e göre Büchner âlemleri nasıl ve hangi nitelikleriyle gözlemleyebiliyor?Hakikatini kimsenin anlayamayacağı maddeyi bütün varlığa nasıl yayıyor?Atomdan başlayarak bunu bütün evrene yaymak apaçık bir metafizik denemesidir.Metafiziği hem inkâr ediyor,hem de her adımda akla ve deneye aykırı bir metafizik yapıyor.”Bu günkü insan bilgisindeki analizde geri çevrilmesi imkânsız üç fikir kalır:Mekan,zaman ve enerji.Öyleyse madde kavramından ayrı düşünülen kavramlar vardır.Hatta en genç ilimlerden olan énergetism’e göre,olayları ve evreni açıklamak için madde kavramına hiç de ihtiyaç yoktur.Kimyager Ostwalt’a[26] göre ‘Madde fikri ve sözü enerji kavramının bilinmediği zamanda bulunmuştur.Maddeyi tanımlamak ve açıklamak için ileri sürülen tüm özellikler enerjinin özelliğidir.Bu özellikler enerjiye verince maddeye hiçbir şey kalmaz’
Bücher,eğer madde niteliklerinden yoksun kalırsa materyalizmin savunulamayacağını itiraf ediyor.Fakat bu nokta akla ve enerjetism’in deneye dayanan kurallarıyla ispat edilmiştir.O halde materyalizmin savunmasının imkânsız olduğu görülmektedir.Ona göre maddenin özelliklerinden söz edilirken parçacık ilkesi ihmal ediliyor. Clausius ‘un (Carnot’u tamamlamak üzere)ispat ettiği ve daha başında Helmoltz’un[27] kabul ettiği bu ilke, materyalistlerin zan ve tahminlerini yıkmak için yeter.Yalnız deneye dayanan Clausius gösteriyor ki bu alem ebedi,ölümsüz değildir.Fiziki alem ‘devamlı ölüm’ denebilecek sınırlanmamış ve tamir olmaz bir yok olmaya doğru gitmektedir. Bu günün ilminde maddenin ve enerjinin sakınımı ilkelerini artık savunmaya artık imkân yoktur,çünkü alem sürekli olarak karşı konulmaz şekilde enerji kaybetmekte,yokluğa doğru gitmektedir.Bugünün ilminde en büyük iz bırakan termodinamiğe ait olan bu deneyi terazinin bir kefesine koyunuz,öteki kefesine de materyalizmin ‘hareket ebedi ve ezelidir,madde ve kuvvet ezeli ve ebedidir’ diyen görüşlerini koyunuz ve buna ilim adına hüküm veriniz,diyen Ahmad Hilmi Bey,felsefi tartışmada ciddiyetin güzel bir örneğini veriyor.Büchner taraftarlarının inancına ‘çoban inancı’ diyor.
Ahmed Hilmi Bey’e göre son yılların önemli bir keşfi de maddenin mevcut olmadığıdır.[28] Maddenin esaslı sıfatı kütle ve süredurumdur.Kütle ve süredurumun asıl maddeye ait olmadığı kütlenin değişme kabul edilirse madde yoktur denilebilir.Şimdiye kadar deneylerin belirlediği hız çok sınırlıydı.Bu hızla yapılan deneyler kütlenin değişmezliğini göstermiş değildi.En hızlı hareket eden Merih gezegenini aşan radium ışınları olmuştur.[29] Bu ışınlar atomların bombardıman yapmasından ileri gelmektedir. Bu bombardımanda atılan negatif elektrikle yüklü ( _elektrik) yüklü elokronlardır.Elektronların hızı ışık hızından on kat fazla,kitlelerine oranla çarpışmalarının büyük olduğu anlaşılmıştır.Bu elektronlar mekanik ve eloktomanyetik olmak üzere iki türlü süreduruma sahiptir.İki türlü parçacığın özelliğini belirtmek içim yapılan çalışmalardan şu sonuca varılmıştır:’Bu elektonların gerçek kütlesi varmıdır?’Yalnız tüm maddeler negatif elektronlardan oluşmamıştır.Pozitif ve nötür elektronlar da vardır.[30] Bunların da kütleleri yoktur.Lorentz’in[31] dünyanın dönme hızı yüzünden ortaya koyduğu teoriye göre hakiki madde yoktur.Madde demek esirdeki [32]delikler demektir.Langevin’e[33] göre madde özelliklerini yitirmiş esirdir. Lebon[34] ‘Madenin Evrimi’ ve ‘Kuvvetlerin Evrimi’ adlı kitaplarında maddenin eylemde yok olmasının olası olduğunu kanıtlamaya yarayan deneyleri anlatıyor.Onca evrendeki kuvvet erin(enerji)atomlardaki enerji,maddenin maddelikten çıkması suretiyle serbest kalmasından oluşmuştur. Madde ve kuvvetin ezeli ve ebedi ve kendi başına var olduğu görüşü ,madde ve kuvvetin sakınımı ilkelerinden çıkıyor.Fakat bu nokta çok şüphelidir.1) Bir şeyin yok olmasının imkânsız oluşu onun yaratılmamış ve kendi başına var olduğunu gerektirmez. Öyle ise soru madde ve kuvvette kalmayarak onların köklerine gider.Bu genel denemeler pek sınırlıdır,ilim adamları deneyciliğin dışına çıkmadıkça ebedilik,ezelilik,hareketsizlik üzerine hüküm veremezler.Öyle ise bu deney Fadışı hükümlerin değeri ancak metafizik görünüştedir ve yalnız akıl kurallarıyla ölçülebilir.Allah’ı deneyle ispat edemesek de ,inkâr da edemeyiz.Halbuki insan aklı tümevarımla(induction) maddenin kendi başına varlığını red ediyor.İnsan vicdanını ne olduğunu bilmeği bir kavramla durduramaz.İlk neden fikri bütün olayları açıklamak için gerekli bir fikirdir.Bu fikir red edilirse varlık bilmecesi çözülmüş ve daha basit şekle konmayacak,bütün felsefe şüphe denizinde boğulacaktır.
Materyalistler işlerine geldiği zaman insan zekâsını göklere çıkarıyorlar,gerektiğinde zekânın aczini ileri sürüyorlar.Büchnet metafiziği bırakıp ,doğayı gözlemi öğütlüyor.Bir bilgin deney dışına çıkmadıkça metafizikle uğraşmış olmaz. Fakat gözünü tek tek olaylardan geniş doğaya çevirdiği zaman iste istemez soyutlamalar,birleştirme ve sentez yapar.
Ahmed Hilmi Bey “Maddiyun Mesleki Delâleti” adlı kitabının birinci bölümünde Celal Nuri’nin[35] “Tarih-i İstikbal”ini reddediyor.1)Önce onu dogmatik diye vasıflandırıyor.Dayandığı yazarlara mutlak olarak inandığını söylüyor.Bu inanç onda taaasup derecesine gelmektedir.2) Eserde çelişik fikirler olduğunu söylüyor:Yazar hem İslamiyete bağlıdır,hem materyalisttir.Bu iki çelişik fikir aynı zamanda bir yerde bulunmaz.Fakat yazarın böyle düşünmesine sebep olan materyalizm ekolünün bilim ve deneye dayanan bir ekol olması,İslamın da bir hak dini olmasıdır.Fakat din ve materyalizm nasıl uzlaşır?Dikkate değer bir nokta yazarın materyalist gibi değil,kamutanrıcı olarak konuşmasıdır.Fakat o zaman materyalizmi yanlış anladığına hükmetmek gerekir.Celal Nuri “Felsefe ve Geleceği” adlı bölümde metafiziği dolayısıyla felsefeyi kötülüyor.Felsefe mensublarını zararlı,adeta deli farzediyor ve gerçeği araştırmak için elimizde tek bir yol var ,o da bilimdir ,diyor.Fakat gerçek duygulara mı,akla mı ait?Bilim bir çok varsayıma dayanıyor.Bu varsayımlar olayları açıklamakta yetersizdir.Fakat hiçbir bilim adamı bu varsayımların sırf gerçek olduğunu ileri süremez.(Ahmed Hilmi Bey burada H.Poinceré’nin[36] “Bilim ve Varsayı” isimli yasısına başvuruyor.) Bilimin büyük değeri vardır,fakat bu değer ne kadar büyük olusa olsun oransal bir değerdir.Hiçbir ciddi bilim adamı yoktur ki bilimin değerine başka bir anlam versin.Aksini düşünenler sahte ilimciler veya aşırı dogmatiklerdir.Celal Nuri ’ulaşılması kabul edilmeyen gerçeğin varlığından bize haber veren veya bunu sembolik olarak gösteren dinler’ diyor.Demek ki iki türlü gerçek var:Biri ilimle ulaşılan,diğeri ulaşılmayan,fakat dinle haber verilen.Bu indi ve keyfi sınırlamada ne mantık ne samimilik vardır.Böyle bir çelişmenin devamı mümkün değildir. Olayda,Avrupa’da bilinenler dışında bir çeşit gerçeğin doğruluğunu söyleyenler vardır.H.Spencer[37] gibi, böyle bilinmez olan bir şeyi ispat için çelişmeyi kabulden başka çare bulamamışlardır.Ekollerinin sonuçlarına sadık olan bu düşünürlere saygı gösterilmelidir.Çünkü kelime oyunlarıyla halkı aldatmak ve düşüncelerini gizlemek zaafına düşmemektedirler.’Ulaşılamayan gerçek’ ne demektir?Böyle gerçeklerin varlığına nasıl inanıyoruz?Din bizi böyle bir gerçekten nasıl haberdar ediyor?Öyle ise bu gerçeğin akılcı(rationel) olması gerekiyor.Aklın deney alanında belirli olmayan bir gerçeği kabule yetkisi varsa,o zaman o gerçeğe ulaşıyor,yani din ve bilim akıl alanında birleşiyor demektir.Fakat Celal Nuri şu cümle ile hepsini bozuyor:’Evrenin sırlarından sözeden her teori,ister bilim,ister felsefe olsun boştur.Deney dışında yapılacak tüm spekülasyonlar tamamen saçmadır.’
Ahmed Hilmi Bey materyalistlerin başlıca kanıtlarını şöyle sıralıyor:1)Madde ve kuvvetin kendi başına varlığı
2)Ezeli ve ebedi oluşları
3) Deneylerin yalnız duyulara ait oluşu
4) Hayatın kendi kendine (spontané) oluşu
5) Doğa kanunlarının değişmezliği
6) Evrenin kendi kural ve sebepleriyle açıklanacağı için
Allah fikrine lüzum olmaması
7) Ruhun beyne ve mevcut kuvvetlere geçmesi
8) İrade gibi ruhsal durumların tabiat kurallarıyla
açıklanması,kişisel özgürlüğün vehimden ibaret olduğu
kanaati.
Ahmed Hilmi Bey bu kanıtlara şöyle cevap veriyor:
1) Maddenin niteliği bilinmiyor.Dinamik ve mekanik
Görüşlerde olayları açıklamak için madde kavramına bile
gerek yoktur.
2)Madde ve kuvvetin ezeliliği,kendi başına var olduğu,,yaratılmamış olduğu ,madde ve enerjinin sakınımı ilkesinden çıkarıyor.Fakat bir şeyin yok edilmemesi onun yaratılmamış olduğunu göstermez.Bilindiği gibi evrenin bilinen yerlerinde bilim madde ve kuvvetin mahvolmadığı,şekil değiştirdiği ve niceliğinin belirli miktarda olduğunu gösteriyor.Fakat bu kadar sınırlı bir deneyi ezeli saymak imkânsızdır.Ayrıca maddenin,enerjinin yok olduğunun düşünülmesi de imkânsız değildir.
3) Deneylerimiz yalnız duyulara ait değildir.İç dünyamıza,bilincimize ait deneylerimiz de vardır.
4) Parçacıklar ilkesi bize tabiatta sabitliği değil,aksedilemez (irréversible) bir yok oluşun bulunduğunu gösteriyor.
5) Ruhun beyinle ve maddi enerjilerle açıklanması yolundaki teşebbüslerin neticesizliğini,ruhi olayları aşan deney konusundaki spirtüalizm olayları üzerinde duruyorCelal Nuri’nin bu gibi olaylara “üfürükçülük” demesinden söz ederek bu görüşün geniş bir ilmi anlayışla uzlaştırılamayacağını ve spiritisme’nin deney alşanında önemli yeri olduğu noktasında ısrar ediyor.Ahmed Hilmi Bey’e göre alemin bu en dar anlaşılışı ile dini birleştirmeğe çalışmak zihin çelişmelerinin en ağırıdır.’Dinin gayesi İnsanlığın refahıdır.’diyor.Bu söz ona göre dini en müspet alanlarda bilenler için doğrudur,fakat materyaliste göre dinin ne maddi ne manevi hakikat ve değeri olmayacağından bu ilke de anlamdan yoksundur.
6) Ahmed Hilmi Bey,materyalistlerin tersine,ruhun bedenden bağımsız varlığını,niceliğinin bilinmez olduğunu kabul ediyor.Onu duyarlılık,zekâ,irade gibi eserleriyle anlıyoruz ve bütün güçlük onca ,beden çözüldükten sonra ruhun devam edip etmediği noktasındadır.B enlik nedir?Beden değişmeleri arasında kalan ruhtur.Bedenin çürümesinden sonra ruh ne oluyor?Muhyiddin Arabi,ruhun manevi alemde(ahirette) yeni bir mazhar (Substratum) bulacağını söylüyor ki Şehbenderzade’ye göre bu konuda söylenebileceklerin en yetkini budur.Yok olmak parçalanmak ve dağılmak ile aynıdır.Birlik ve basitliği olan şey parçalanmaz ve dağılmaz.Halbuki ruh bir ve basittir,öyle ise o dağılmaz yani yok olmaz.
ALLAH’I İNKÂR MÜMKÜN MÜ?
“Avrupa’dan körü körüne alınan beş on felsefi ilkeyi başka bir kalıba dökmeye kalkışmak son derece gülünç bir haldir” diyor Ahmet Hilmi Bey.”Kuru bir taklitle gerçekten ilerleyemeyiz.Sahte bilgi yolu ile yalnız kıyafetimizi ve şekilleri medenileştirir ki,bu bir evrim olmadıktan başka,zaten züğürt olan bizleri pahalı bir geçim tarzına sürükleyerek tam iflâsa götürür.İlerlemek istiyorsak,bir yandan çöküntümüzün sebeplerini,öte yandan sosyal yapımızın unsurlarının neler olduğunu araştırmalıyız.Biz,milliyetimizi meydana getiren temelleri düzenleyecek ve kuvvetlendirecek yerde,bu temelleri harap halde bırakıp yeni temeller yapmaya kalkışırsak,intihara teşebbüs etmiş oluruz.Fakat ilerleme ve yenileşme anlamına yabancı kalır da,geri görüşler içinde kalırsak sosyal varlığımız kansızlıktan mahvolur.”
Ateizm ve athe (küfür ve kâfir) nedir diye başlıyor.Fizik ve tabiat bilimleriyle uğraşanların ateizme ne derece kanıt verdikleri üzerinde duruyor.Pozitivizm’in ateizm’e elverişli bir yol olmadığı üzerinde duruyor.Comte’un[38] üç hal kanunu hernekadar tarih bakımından doğru ise de,felsefe bakımından bu bölünüşte bir kesinlik yoktur.İnanç,metafizik ve ilim ayrı ayrı sahalar olduğundan birinin varlığı ötekini ortadan kaldırmaz.Hem bilgin ,hem metafizikçi,hem dindar pek çok düşünür vardır.Bundan dolayı bir insanın ilim alanında pozitivizmi kabul etmesi,metafiziği reddetmesini gerektireceği iddia edilemez.Comte’un bu görüşü yalnızca insan zihninin tabii akışını gösterir.Come’un ilimler sıralamasında ilk basamağa çıkmadan ikinciye geçmek mümkün değildir.Her basamak,üstündeki için bir bir öncekine sebep şeklini alıyor.Bu teori basitten karmaşığa doğru giden evrim teorisi demektir:Comte’nun fikirlerine göre ,bu ilimler biribirinin daha evrimli şekilleridir.İlimler arasındaki fark, nicelik farkından ibaret olup,nitelik farkı yoktur.Yalnız bu sınıflama dahi başlıbaşına bir felsefi ekol oluşturur.Eğer Comte ilimler sahasındaki prensipler bahsini kaldırmamış olsaydı,ilimlerin birleştirilmesi sonsuz birlik (Tanrı) fikrine götürürdü.Fakat Comte’un ekolünde böyle bir imkân yoktur.O yalnız fenomenleri inceler ve Vahded-i Vücut’u reddeder,hata ona ateizm’in zarif şekli der.Şu halde onun ilimler sınıflandırması dolayısıyla ortaya koyduğu birlik teorisi ,olaylar sahasını geçemeyeceği için materyalizme hizmet edebilir.Nitekim bu akımın dirilmesinde pozitivizmin çok hizmeti olmuştur.
Ahmed Hilmi Bey’e göre Comte’un ilimler sıralamasında dikkate değer başka noktalar var:Psikoloji,ilimlerden sayılmamış ve biyolojinin bir alt bölümü haline getirilmiştir.Şu halde ahlâki,tarihi,ebedi ilimler doğa bilimlerinin bir dalı derecesine düşüyor.Şu fikirlerin ise materyalizme ne derece hizmet edeceği ortadadır.Comte’un bu fikirleri ifade eden hayat dönemine öğrencileri “objektif süre” adını veriyorlar.Bundan sonra Comte ,yukarıdakilere zıt bir ikinci hayat yaşamaya başlıyor.Öğrencilerinden birçoğunun kabul etmediği bu süreye “subjektif süre” deniyor.Comte,ilk felsefesinde din ve llah fikrini bir kenara bırakmıştı.Burada o,birdenbire aksini söylüyor.Mistizm fikirlerini hatırlatacak düşünceler ileri sürüyor.Önce din fikrini kaldırmak isterken şimdi,bir dinin lüzumuna inanıyor.Bu yeni din ona göre hisler üzerine kurulmuş ”insaniyet dini” olacaktır.Fakat Comte’un icat ettiği bu yeni dinde Allah ve ruhun ölümsüzlüğü fikri yoktur.İnsaniyet en yüce varlıktır.Onun da ölümsüzlüğü insanlığın anısından ibarettir.
Ahmed Hilmi Bey,Auguste Comte’un tam ve soyut gerçeklikten uzak ”insanlık dini”nin tenkidini yaptıktan sonra,bütün varlıkları incelemeye insanlıktan başlıyor.Çünkü insan için apaçık,kesin gerçekbaşka hakikatları kavramaya alet olan sujedir.Doğal halini kaybetmedikçe her insanın her insanın şüphe etmeyeceği bir gerçek varsa,o da kendi benliğidir.Acaba âlemler gerçek midir,vehimden mi ibarettir?Hatta bu alemlerin bir yaratıcısı var mıdır? Diye sorulbilir.Bunlar gerçeği arayan her bilincin ebedi tasalarıdır,fakat hiç kimse “acaba ben varmıyım?”diye sormaz,çünkü böyle bir soru bile,şüphe kılığına bürünmüş kendi benliğini ispat eden bir tasdiktir.İnsanın elinde kendi bilincinden başka bir ölçü yoktur.Bu ölçüye uymanın cezasıdır ki felsefe tarihi biribiriyle çelişen sayısız fikirleri içine alır.Yine bunun için bir zaman kesin sanılan kanıtlamalar bugün değersiz söz yığını haline düşmüştür.
Ahmed Hilmi Bey,bundan sonra Kant’ın[39] “Saf Aklın Eleştirisi” ile açtığı bilgi eleştiri yolunu gösteriyor ve bu yolun bizi safdil realizmden ve materyalizmden niçin kurtardığını anlatıyor.Saf Aklın Eleştirisi’nde dogmatik olarak ruh,alem ve Allah hakında bilgi edinemeyeceğimizi gösterdi.Fakat bu yol onu şüpheye götürdü.Aklın son tahlilde ulaştığı çatışkılar bizi çıkmazda bırakmaktadır.Kant’ın incelemelerinden çıkan sonuç:1) Aklın yalnız görüngüsel varlıkları(fenomenleri) bileceği 2) Akılla mutlak ve sonsuz arasında gerçek bir bağ kurulamayacağı 3) Metafiziğin imkânsız olduğunu kabul wetmektedir.Mutlak,yetkin,sonsuz gibi fikirler aklın katogorileri olup,hiçbir dış gerçekleri yoktur.Kant’ın son derece maharetle kurmaya çalıştığı kanıtlamalar,yine kendi eleştirisiyle yıkılıyor.Bundan dolayı Ahmed Hilmi Bey’e göre onun kritik metodunu bütün sonuçlarıyla kayıtsız ve şartsız kabul edersek son iki karşı hüküm içindeki karşıt fikirlerin uzlaşabilir olduğu yolundaki tezini reddetmek zorundayız.Başka bir değişle Allah’ın varlığını vebaşka prensipleri zan (option) derecesine indirmek zaruretinde kalacağız.Fakat onca, böyle bir sonuca düşme zorunluluğunda değiliz.Kant’ın kritik metodunda itiraz edilebilir noktalar yok mudur?Olmasaydı Allah’ı bilmekten ve ahlâktan ümidi kesmeliydi.Vakıa Ahmed Hilmi Bey’e göre görüngüseller(fenomenler) alanında pek doğru olan kritik metodu,deneydışı akledilirler(intellibirge) alanında hiç de doğru değildir.Hatta kritik metodu tam doğru sayılsa bile kendisinin hiçbir tezine hak vermemek,deneyi dahi yalanlamak gerekir.Bütün gerçekler zan derecesine iner.Bu ümitsiz sonucu kabul etsek bile,bunun için aletimiz nedir?Aklın görgünsellerin (fenomenlerin) ötesini bilmeyeceğine hangi aletle hükmedeceğiz?Yine de akıl yürütme gücümüzle değil mi?Eğer bu güç bizi gerçeğe götürmüyorsa,gerçekleri hangi yetki ile inkâr ediyoruz.Bir şeyi akıl yürütme ile kabul eder,akıl yürütme ile reddederiz.Kritik metodu aklın gücünü kötüye kullananlara ihtar olarak çok değerlidir.Fakat hangi şekli kabul edilirse,elde edeceğimiz gerçekler nisbi (relatif) olsa bile,biz bunu bir olgu (fait) gibi kabul etmek zorundayız.Bunun dışına çıkarsak sonu gelmez bir şüpheye düşmüş oluruz.Fakat Kant’ta bilincin çözümlemesi gösterir ki ruhta bir özdeşlik ve birlik vardır. Ahmed Hilmi Bey burada panteistlerin ruh hakkındaki görüşlerini çözümler.Onların ruh ve madde hakkındaki görüşleri,Allah’ın gerçeğini anlamaya en uygun yol olarak görüyor.Ahmed Hilmi Bey deneycilerin,İskoçya Ekolünün[40] araştırmalarını anlatıyor,Naturalistlerin[41] görüşlerine geçiyor.Evrim fikrinin ruh sorusundaki görüşlerini inceliyor.Le Dantec [42]gibi Yeni Darwinciler üzerinde duruyor.Oradan Fisagor’a eski spirtualistlere dönüyor.İdealistler ile panteist’lerin ruh görüşleri arasındaki benzeşi ve farkları işaret ediyor.İslam düşünürlerinin görüşleriyle bunları karşılaştırıyor.Bu etraflı geziden sonra “Vahdet-i Vücut” dediği sofi kaynaklı bir ekole bağlı olduğunu belirtiyor
[1] Sadık Albayrak yanlışlıkla yazarı Duyun_u Umimiyede çalıştırır.E.K.
[2] Mısır o çağlarda İngiliz işgali altındaydı.E.K.
[8] Sebilürreşat Dergisi:Sayı :312,s.449,Teşrinievvel 1330
[10] Filibeli Ahmet Hilmi:”Hikmet Yazıları” Hazırlayan :Ahmed KOÇAK,s.43-48
[11] FİLİBELİ AHMED HİLMİ: “Hangi Felsefi Mesleği Kabul Etmeliyiz”s.9 ve 28,Hikmet Matbaası,İstanbul,1330
[12] FİLİBELİ AHMED HİLMİ:”Yirminci Asırda Alem_i İslam ve Avrupa:Müslümanlara Rehber_i Siyaset”s.3Hikmet Matbaası,İstanbul,1327
[13]“ y.a.g.e.” :s.42
[15]“ y.a.g.e”s.51
[16]“ y.a.g.e”s.58-59
[17] “y.a.g.e”s.62
[18] “y.a.g.e”s.65
[19] FİLİBELİ AHMED HİLMİ:”Yeni Tasvir-i Efkâr Gazetesi,Sayı:259,18 Şubat 1910
[21] Ahmed Hilmi Bey:”Yirminci Asırda âlem-i İslam ve Avrupa” s.74
[22] İslam Birliği E.K.
[23]“ y.a.g.e”s.76(Bu yazı Milâdi 1913 yılında yayınlanmıştır. E.K.)
[25] Alman Filozof(1824-1899)Tübingen’de doçentken Maddeci felsefe akımından esinlenen” Madde ve Kuvvet” adlı kitabının yayınlanması üzerine öğretim üyeliğini bırakarak hekimlik yapmaya başladı.(1855) Büchner,bilimsel bilginin köktenci bir maddecilik görüşüne dayanması gerektiğini düşünüyordu.”Doğa ve Ruh” (1857),”İnsanın Doğadaki Durumu” (1869) adlı kitaplarıyla Darwinciliğin yayılmasına katkıda bulundu ve aynı zamanda bu kuramla toplumsal ilerleme arasında varsaydığı bağlılık üzerinde durdu.”Darwincilik ve Sosyalizm”(1894) Büyük Larousse,C.4,s.2047
[26] Wilhelm Ostwalt(1853-1932) Alman kimyacı.Endüstri kimyasının kurucularındandır.1909’da Nobel Kimya Ödülünü almıştır.
[27] Herman Ludwig Ferdinand VON HELMHOLTZ:Alman fizikçi ve fiyolog(1821-1894)XIX YÜZYILIN en büyük bilginlerinden birisiydi.1847’de,bir incelemesinde,fiziksel olayların;yalnızca,enerji biçiminde değişimleri olduğunu öne sürdü,potansiyel enerji kavramını ortaya attı ve sakınımlılık ilkesini verdi
[30] Proton ve nötronlar. E.K.
[31] Hendrik Antoon LORENTS:Hollandalı fizikçi(!853-1928)Atomaltı parçacıklşarı bularak hepsine elektron ismini verdi,elektriğin süreksizliğ kavramını ortaya koydu.1902 Nobel Fizik Ödülünü aldı.
[32] Esir:Eskilere göre dünya atmosferinin ötesindeki boşlukları dolduran çok uçucu akışkan.Kökeni Antik Çağlara dayanır.1905’deki Einestain’in Özel Görecelilik Teorisiyle bilimdışı kalmıştır.E.K.
[33] Paul LANGENVİN:Fransız fizikçi (1872-1946) Pier re Cürie’nin öğrencisi ve asistanıydı.Collége De France’nin müdürü ve Pier Cürie öldükten sonraki Endüstri Fiziği profösörüdür.1920’lu yıllarda Einstein’in Görelilik Kuramının anlanması ve açıklanması için mücadele verdi.Kuvantum fiziğini derinleştirdi,ses ötesi titreşimlerin üretilmesi ve algılanması tekniğini tasarladı.Bu teknik denizatlıların yerini saptamada kullanıldı.Solcu olan Langevin II .Dünya Savası sırasında evinde göz hapsinde tutulmuştur.Bilimin yayılmasının ancak genel ilerlemeye katkıda bulunacağına inanan Langevin “yeni bir insan”yaratma kaygısını taşıyor,eğitim sistemini değiştirerek bilimlerin,geleneksel insan bilimleri yanında ,kültür alanında önemi ölçüsünde yer edinmesini istiyordu.1944’den sonra Walon ile birlikte bir eğitim planı hazırladı,fakat bu plan kabul edilmedi .
[35] Celal Nuri İLERİ türk gazeteci,filozof ve siyaset adamı(1877-1938)Galatasaray Lisesini ve Hukuk Fakültesini bitirdikten sonraSon Osmanlı Meclis-i Mebbusanına üye seçildi.(1920)İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü (1920-1921) Materyalist görüşe bağlıdır.Başlıca eserleri:İslam Kamu Hukuku,İttihad ve Terakki Kongresine Muhtıra,Tarih-i İstikbal,Coğrafyayı Mülkü Rum,TaçGiyen Milet,Türk İnkilabı’dır.Atî ve İleri degilerini çıkarmıştır.
[36] Henri POİNCARE:Fransız matematikçi((1854-1912)Cebirsel topolojinin gerçek kurucusudur.Sezgici matematik ekolünü benimsedi.Matematiksel alanda, Lorentz dönüşümler grubuna göre ,hareket halindeki cisimlerin elokrodinamik değişimmezliğini ortaya koydu.Son yapıtlarında bilim felsefesiyle ilgilendi.”Bilim ve Metod”,”Bilimin Değeri” isimli eserleri yazmıştır.Bilimler Akademisi ve Fransa Akademisinin üyesiydi.
[37] Herbert SPENCER:Ünlü İngiliz filozof(1820-1903)Yapıtlarındaki ana düşünce “Türdeşten benzeşmeze,belirsizden belirliye,yalından karmaşığa zorunlu geçiş yasası gereğince doğal evrim düşüncesidir.”E.K.
[38] Auguste COMTE:Fransız felsefeci,pozitivizmin kurucusu (1798-1857)Ününü“Üç Hal Yasasından” sonra kazandı.Ona göre tanrıbilimsel,metafizik ve pozitif olan üç düşünce evresinden insanlık geçecektir.Pozitivist evrenin sonunda insan tüm sorunlarını bilime bırakacaktır.Pozitivist ahlâk ve anropoloji kavramını da kurmuştur.Başlıca Eserleri:Pozitif Felsefe Dersleri,Toplumu Yeniden Örğütlemek İçin Gerekli Bilimsel Çalışmalar Planı,Pozitif Anlayış Üzerine Konuşma,Pozitivizm’in İlmihali.Tüm doğa ve tarih olaylarının pozitif sebep ve sonuçlardan meydana geldiğini savunur,Tanrı gibi kavramlara felsefesinde yer vermez.
[39] İmmanuel KANT:Alman Felsefecisi (1724-1804) Aydınlanma Çağının son büyük filozofudur.Kant’ın felsefesi üç bölümde incelenir1) Eleştiri öncesi Dönem2)Eleştiricilik3)Saldırı-savunma Dönemi Önemli Eserleri:Salt Aklın Eleştirisi,Canlı Güçlerin Gerçek Doğası Üzerine Düşünceler,Gökyüzünün Genel Tarihi ve Genel Kuramı,Duyular ve Kavranabilir Dünyanın Biçimi ve İlkeleri,Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkacak Her Türlü Metafizik İçin İlkeler,Töreler Metafiziğini Temellendirme,Özgürlük Nasıl Gerçekleşebilir?,Pratik Aklın Eleştrisi,Yargı Gücünün Eleştirisi,Basit Aklın Sınırları İçinde Din,Törelewr Metafiziği,Doğa Biliminin İlk Metafizik İlkeleri,Düşüncede Yönelme nedir?,Pragmatik Açıdan Atropoloji,Mantık,Son Yapıtları (Opus Postum) E.K.
[40] Adam Smith’le üst noktasına erişen İngiliz Liberal Felsefesi E.K.
[41] Tanrı yerine Doğayı koyan felsefi ekol E.K.
[42] Ünlü Fransız biyolog (1869 – 1917 ) Pastör Enstitüsüne girdi,önce Laos sonra Pastör’ün ricasıyla Brazilya’da çalıştı.Burada bir laborotuvar açarak Sarıhumma hastalığını inceledi.Lyon Üniversitesinde kanseri inceledi.Sorbonne Üniversitesinde Genel Biyoloji Dersleri Profösörlüğüne getirildi.(1899)Lamarkçı evrimcilik anlayışını benimsemiştir.Eserleri:Yaşayan Madde(1895),Yeni Yaşam Kuramı (1896),Bireysel Evrim ve Kalıtım ( 1898),Cinsellik (1899),Lamarkçılar ve Darwinciler (1901),Biyoloji İncelemeleri (1903),Genel Patolojiye Giriş (1905),Dönüşümcülüğün Bunalımı (1909),Yaşamın Bilimi (1912),Çatışma (1901),Tanrıtanımazlık (1907 ),Bencillik_Her Toplumun Temeli-(1911) E.K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder