28 Aralık 2012 Cuma


TÜRKİYENİN İKTİSADİ VE İÇTİMAİ TARİHİ CİLT. II (1453-1559)

Bölüm II


GENEL EKONOMİK GELİŞME


A)                DÜNYA  TİCARETİNDEKİ  FARKLILAŞMA: Ortaçağda Dünyanın  en  önemli  ticaret  yolları  İpek  Yolu, Baharat  Yolu , Hanse  Yolu , Kürk  Yolu , Akdeniz  Ticaret Yoluydu.  XV.  Yüzyılda  Akdeniz  Ticaret  Yolu  gözden  düşmüş  yerini  Atlas  Okyanusu  Ticaret  Yolu  almıştı .Bu  dönemde  Batı  Avrupa’da   İngiltere  ve  Fransa’da  koyun  sürüleri  artmış  buna  bağlı  olarak  yünlü  dokuma  sanayisi  gelişmişti . Bu  tüccarlar  artık  Ortaçağ’dan  kalma  esnaf  özelliğini  taşımayan  tüccar  ve  iş adamıydılar . Akdeniz  limanları  yerlerini  Anvers  ve  Lizbon  gibi  Okyanus  limanlarına  bırakmıştı . Ortaçağ’da sadece  birkaç  İtalya  şehrinde  olan  panayır, fuar  ve  büyük  pazarlar  tüm  Batı  Avrupa’ya  yayılmıştı .
            Artık  Yeniçağ  aşlarında, Modern  Avrupa, sanatı , kültürü  , edebiyatı , felsefe  ve akılcı  bilimin  yanı  sıra , bunlarla  atbaşı  giden  bir  teknik  ve  ekonomik  düzeneği  kurmuş  durumdaydı . İspanya  ve  Portekiz  gibi ülkeler  Hindistan’a  giden  deniz  yolunu  bulmuşlardı . Borsalarda  tüccarlar  ve  bankerler  büyük  kâr  sağlıyorlardı . Bu  tüccarlar  öyle  güçlenmişti  ki  kralara  ve  prenslere  bile  borç  veriyorlardı  . İş  adamlarının  para  çalıştırmada konusunda  gösterdikleri  büyük  ciddilik , bütün  vatandaşlarda  güven  ortamı  yarattı , elindeki  üç  beş kuruşu  değerlendirmek  isteyen  kişiler  bu  ortaklıklara  katılmak  istiyordu . Böylece  küçük  paraların  toplanmasıyla  büyük  Anonim  Şirketler  kuruluyordu . XV  . yüzyıl  Avrupa  Toplumu  dışında hiçbir  toplum  ” paraya  para  kazandırma ”  bilincine  ulaşmamıştı . Kapitalist  üretim  tarzı  Milli  Krallıklarca  da  destekleniyordu .
            Batı  Avrupa’da  bu  ekonomik  olgular  yaşanırken Batı  Avrupa  ülkeleri  para  basacak  değerli  maden  konusunda  bile  eksiktiler . 1492 – 1520  yılları  arasında  Yeni  Dünya’nın  keşfiyle   altın , gümüş  gibi  değerli  madenlerin  İspanya  ve  Portekiz  üzerinden  gelmesiyle  para  darlığı  aşılmış  , fiatlarda  göze  batacak  düşüşler  yaşanmıştı . 1520’den  sonra  Yeni  Dünya’dan  gelen  altın  ve  gümüş  akını  ihtiyacın  da  üstüne  çıkmıştı . 1525 yılından  sonra  cepleri  para  ile  dolu  Avrupalı  alıcılar  yüzünden  fiatlar  hızlıca  artmış , 1559  yılından  sonra  ticaret  dünyasında  ne  bulursa  yutan  bir  Avrupalı  alıcılar  zümresi  her  yeri  kaplamıştı . Yani  1520’den  sonra  fiatlarda  bir  zam  olmuştu .
           Akdeniz  Ticaret  Yolu  Haclı  Savaşları  sonucu  ortaya  çıkmıştı .  Tezgahlar  kapanmış  ve  yoksulluk  almış   başını  gitmişti . Bu  olgu  Amerika’nın keşfinden  hemen               önce  olmuştu .  Denize  kıyısı  olan  Bizans  ve  İslam  (Emevi  ve  Abbasi )  İmparatorlukları  kendi  dindaşı  olan  tüccarların  çıkarlarını  koruyordu . Bizans  ve  İslam  İmparatorlukları  çökünce  yerlerine  kurulan  yerel  devletler  bu  güveni  sağlayamamışlar , hatta  yok  etmişlerdi .
        XV . yüzyılda  artık  Avrupa’nın  , özellikle  kendi  ülkelerinden  endüstri  eşyası  getiriyor  ve  onu  satarak  Doğu  Mallarını  , böylece  bir  takas  ile  sağlamış  oluyorlardı . Bu  durum  bir  taraftan  İslam Devletlerinin  hazinelerini  altın  ve  gümüş  gelirinden  yoksun  ederken  , öte  yandan  da  , yapılmış  yerli  ürünlerin  yerine  ,  Avrupa  Malları  geçmeye  başladı . Doğu’nun  ünlü  kumaş  endüstrisi  alıcısız  kaldı . Gerçekten  Frenk  Mallarının  süslü  püslü  , daha  ucuz  olmaları  sürümlerini  yerli  dokumaların  üstüne  çıkarmıştı . Tezgâhlar  kapanmış  , yoksulluk  alıp  yürümüştü . Bu  olgu  Amerika’nın  keşfinden  hemen  önce  olmuştu . Kısaca  Osmanlı  İmparatorluğu  Yükselme  Döneminde  iflas  etmiş   ticaret  yolları  üzerine  kurulmuş  içi  boş  bir  devi  andırıyordu .
          Siyasi  Osmanlı  Tarihini  incelersek  Osmanlı  İmparatorluğunun  Karadeniz , Ege  Denizi  ve  Akdeniz’deki  İtalyan  kolonilerine  Yükselme  Döneminde  son  verdiğini  görürüz . Fakat  bu  zaferler  askeri  ve  siyasi  nitelik  taşır . İtalyanlar  buradan  gidince  ekonomik  olarak burası  boş  kalmış , Alman  Hanse  Birliği  ve  Rus  Prenslikleri  Karadeniz’in  Kuzeyinden  oluşturdukları  yeni  ticaret  yoluyla  Polonya , Ukrayna , Rusya , Kiev  Knezliği , Novograt  Knezliği , Ural  Dağları , Hazar  Denizi , İran  uzantısı  üzerinden  Orta  Asya  Türk  Hanlıklarına ; buradan  Sibirya’ya , Çin’e  ve  Hindistan’a  giden  ve  Japonya  haricindeki  tüm  Avrasya  ülkelerine  hakim  bir  ticaret  yolunu  İpek  Yoluna  alternatif  olarak  kurmuşlardır . Bu  yol  Osmanlı  İmparatorluğunun  dışında olduğu  gibi  İpek  Yolu  kervan  ticaretine  de  darbe  vuruyordu . Osmanlı  İmparatorluğu  XVI.  Yüzyılda  başlayan  bu  gerilemeye   diğer  Türk-  Tatar  Hanlıklarıyla  karşı  koyacağı  yerde , bu  dönemde  ya  diğer  Türk  Devletleri  düşman  olarak  tanınıyor , ya  da  Tatar  Orta  Asya  Hanlıkları  gibi  Osmanlı  aydınının  bile  doğru  dürüst  bilmediği  ülkeleri  oluşturuyordu .
             Portekizlilerin  Hindistan  Deniz  Yolunu  bulmalarının  teorik  nedeni  Osmanlı  Ekonomisini  Doğu’dan kuşatmakt ı . Aslında  bu  yüzyılda  yapılan  Hind  Seferleri , Süveyş  ve  Don – Volga  Kanallarının  gerçek  nedeni  bu  Avrupa  ekonomik  egemenliğini kırmaktı .
            Avrupalı  tacirler  Osmanlı  Ülkesinde  Dış  Satımı  yasak  olan  hububat  ve  et  gibi  yiyecekleri  bile  toptan  satın  alıyorlardı .  XVI.  Yüzyılda  Türkiye , Osmanlı  rejiminin  şu  sırasında , artık  kıymetli  maden  darlığı  yüzünden  para  sistemi  alt  üst  olmuş  , iç  pazarında  zengin  Avrupalı  alıcılara  karşı  kendi  ülkesini  sömürü  ülkeleri  kadrosuna  iletecek   kapıya  gelmiş  dayanmıştı . Hele  Kanuni  Süleyman’ın  saltanatının  sonlarına  doğru  Batı’nın  her  yönden  olan  baskısı  Türkiye  üzerinde  ayan beyan  hissediliyordu .
B)                OSMANLI  SINIRLARININ  BÜYÜMESİ  DÖNEMİNDE  TÜRKİYE’NİN  İKTİSADİ  DÜZENİ :
A)                Tarımsal  Durum : Tarım  işletmeleri  Türkiye’nin  o çağdaki  en  büyük  işletmeleriydiler . Bu  işletmeler  ekincilik  ( Tahıl  Tarımı ) , Hayvancılık  ve  Bağ  ve  bahçeciklik  olmak  üzere  üçe  ayrılıyordu .
Osmanlı  ülkesinde  temel  tarım  tahıl  üretimiydi . Devlet de  kıtlık  ve  kuraklık  olmaması  için  üreticileri  desteklerdi . Her  çiftçi  ailesinin  hesabına  80 - 150  dönümlük  çiftlikler  tahıl  üretimi  için  ayrılırdı . Mazeretsiz  bu  çiftliği  3  yıl  ekmeyen  çiftçinin  elinden  arazisi  alınırdı . Tahılın  tek  alıcısı  ve  satıcısı  devletti . XVI. Yüzyılın  sonlarına  doğru  fetihlerle  ekim  sahası  artığı  halde  bir  tahıl  kıtlığı  yaşanmıştır . Bunun  sebebi  Ege  kıyılarından  yasak  olan  dış  satışın  yapılmasıdır . Avrupalı  tacirlere  Osmanlı  ülkesinde  yasak  olan  tahıl  , et  gibi  ürünler  bile  toptan  satılıyordu . Ekmeklerin  gramajı  bir  okka  olduğu  halde  tahıl  kıtlığı  ve  ekmek  fiatlarındaki  zammın  nedeni  bu  kaçak  ticaret  ve  muhtekirlerdir .
           Bağcılık  ve  Bahçecilik ise  şehirlerin  etrafında sulanabilen  arazilerde  yapılıyordu . Osmanlı  belgelerinde  “ Şehirlerin  Şenlendirilmesinin ”  bir  anlamı  da  etrafındaki  arazinin  bahçe  tarımına  açılması   demekti . Hristiyanlar  ayrıca  şarap  yapmak  için  de  bağ  yetiştirirlerdi . Bağ  ve  fidan  dikmek , ağaç yetiştirmek  ve  duvar  çevirmekle  , tarla  miri  toprak  kullanımından  özel  mülkiyete  geçerdi . Bu  durumda  raiyetin  kârı  ile  Sahib  -i  Arz’ın  çıkarı  çatışıyordu .  Çünkü  bu  arazi  özel  mülk  haline  gelince  dirlik  sahibi  öşür , çift  resmi , otlak  resmi  gibi  miri  vergileri  alamayacağı  için  zarara  giriyor ,  raiyet  ise  para  ile satacabileceği  bir  mülke  kavuşmuş  oluyordu .
           Osmanlı  İmparatorluğunda  hayvancılığın  yapılmasının  sebepleri  şunlardı : a) Türkmen  ve  Yörük  aşiret  geleneği  b)  Dericilik sanatında  görülen  ilerleme  c) Kuraklığın  , savaşın  ve  doğal  afetlerin  bol  olduğu  dönemlerde  halkın  tarladaki  tarım  ürününden  çok  taşınır  mal  olan  hayvancılığa  önem  vermesi  d) Süt , ayran , yoğurt  , çökelek , peynir  , tereyağı  gibi  besinlerin  hayvanlardan  elde  ediliyor  olması  e)  Hayvanların  ya  kesimlik  ( koyun , keçi , sığır )  ya  da güçünden  yararlanılması  ( sığır , deve , camus )  gibi .
       Hayvancılık  tarımcılıktan  daha  kârlı  olduğu  için  büyük  çiftliklerde  Ekâbir  tarafından  yapılıyordu . Aydın , Balıkesir , Bursa , Kocaeli , Romanya’nın  tarım gelirlerinin  çoğu  bu  çiftliklere  bağlıydı . Buradaki  çiftliklerde  sayısı  10 000’i  geçen  koyun  besleniyordu . Hayvancılık  Has  arazilerde  padişah , vezirler  ve  Hanım  Sultanlarca  sürdürülüyordu .
B)                Esnaflık  ve  Sanay i ve  alışveriş :  Avrupa  şehirlerindeki  kapitalistlerin  yerini  Osmanlı  ülkesinde  esnaflar  karşılıyordu . Esnaflık  bir  Ortaçağ  kurumudur  ve  her  esnafın  bağlı  olduğu  bir  lonca  vardı . Esnaflık alışverişçi  ve  endüstrici  olmak  üzere  ikiye  ayrılıyordu . Esnaflar  hammaddeyi  üreticiden  veya  toptancıdan  alıp , işledikten  sonra  satmak , şehre  veya  çevresine  gelen  gıda , giyecek  ve  diğer  maddeleri  kadının  koyacağı  “Narh ”  doğrultusunda  dükkanların  asıl  işleri  olduğuna  göre  esnafın  alışverişteki  rolü  üretici  ile  toptancı  ile  kendi  ihtiyacı  için  mala  istekli olan  alıcı  arasında  aracı  olmaktan  ibaret  kalıyordu . Ancak  bu  aracı  esnaflık  , esnafın  kendisine  gelen  hammaddeleri  işledikten  sonra  pazara  dökme  şeklinde  olursa  , işe endüstri  çalışmaları  da  giriyordu .
              Ürünler  pazarlara  kervanlarla  götürülürdü . En büyük  Pazar  merkezleri : Tebliz , Diyarbakır ,  Erzurum , Şam , Badat ,  Halep , Harput  ,  Sıvas , Kayseri , Konya , Ankara , Bursa , Afyon , İzmir , İstanbul , Edirne , Selanik , Belgrat  gibi  şehirlerde  büyük  çaplı  pazarlar  kuruluyordu .
     Kervanların  Yükleme  ve  boşaltma  yaptığı  önemli  limanlarsa şunlardı :   Payas  ,  Antalya , İzmir , İstanbul , Selanik , Sinop , Trabzon  ve  Kefe  limanlarıydı .
        Kervan  halkı  Kahire , Şam , Halep  gibi  uzak  yerlere giderken  paralarını  o  şehirdeki  Yahudi  sarrafa  teslim  ediyorlar , bu  Yahudi  sarraflar  arasında  Batı  Tipinde  bir  ortaklık  olmasından  ötürü , Yahudi  banker  o  şehirdeki  bir tüccara  kimin   , hangi  tarihte , kendisine  kaç  akçe   emanet  ettiğini  belirten  bir  yazı  yazıyor  ve mühürlüyordu. Kişi  o  şehirdeki  bankere  o  kağıdı  götürdüğünde  belli  bir  faiz  alınmak  suretiyle  anaparasını  kurtarıyordu .
      Esnaf  sermaye  biriktiremiyordu  bunun  sebepleri  vergiler  yüzünden  eline  fazla  para  geçmemesi , rekabetçi olamaması  ve  hammaddenin  sınırlı  olmasındandı . Esnaf  hammadde  stoğu  da  yapamıyordu .
       İktisadi  gidişatın  burada  konu  aldığımız  dönemlerinde  Türkiye’de  oldukça  ileri  olan  bir  sanayi  hayatının  varlığını  görüyoruz .
Maden  Sanayisi : Tarım  araçları , silahlar   ve  insaat araçları  üretimi  ve  bakırdan  ev  eşyas ı üretimine dayanır . Bulundukları  yerlere  Demirciler  Çarşısı  ve  Bakırcılar  Çarşısı  adı  verilirdi . Devlet  gözetiminde  çıkan  maden  ustanın  haftalık  işleyebileceği  kadar  verilirdi , usta  ölçüyü  düşük  tutmasın  diye  eşyalar  alınırken  tartılırdı . Demir  Doğu  Anadolu’dan ,  bakır  Küre’den  gelirdi . İhtiyaç fazlası  madenler  İran’a  ihraç  edilirdi .
Debbağlık : En  önemli  esnaf  sınıfları  arasında  yer  alıyordu . Bunlar  hayvan  derilerini  tabaklayarak  deriden  eşya  üretirlerdi . Hammaddelerini  kasaplardan  alırlardı . Köseleciler , mutaflar  ve  boyacılar  olmak  üzere  kendi  içinde  sınıflara  ayrılırlardı .Eşyalarını  narh  usulü satarlardı.
Dokumacılık : Toplumun  giyimini  sağlarlardı . Keten, kenevir, pamuk  gibi  endüstri  bitkilerinden  yapılan dokumalar  Tire , Kastamonu , Isparta , Afyon , Akşehir  çizgisinin  içindeki  Ege  Bölgesi  denen  yerde  üretiliyordu . Bursa  ve  çevres i ipekli  dokumalarıyla  ünlüydü . Osmanlı ülkesinde  Bursa’ya rakip  olarak  Mora  Yarımadasını  görüyoruz . Denizlide  tülbent  ,yaşmak , çarşaf , buğra , astar  üretimi  gelişmişti . Ankara  Soflarıyla  tanınmıştı . Bu  dokumalara  desen  vuran  boyacıların  o  çağlarda  Avrupa  saraylarında  bile   yaptığını  biliyoruz . Ayrıca  göçebe  dokuma  sektörü  olan  halı  ve  kilim  üretimi  ve  satımı  bu yüzyılda  önemli  yer  tutmuştu . Avrupalılar  Holbein  Halıları  diyerek  Türk  halılarının  iyi  müşterisi  olmuşlardı .
            Bu  dönem  Türkiye’sinde  parakendeci  pazarları  şehir  dışında  veya  şehrin  bir  semtinde  kuruluyordu  bunun  sebebi  büyük  vakıf  gelirlerinin  bağlandığı  kapan  ticaretini  engellemekti . En  önemli  pazarlar  Saman  pazarı , Odun  pazarı , Ot  pazarı , hayvan  pazarı , koyun pazarı , balık  pazarı  gibi  isimler  alırdı .
C)               Kapan  Hanları  ve  toptan  ticaret : Osmanlı  toptan  ticaretinin  merkezi  Kapan  Hanlarıydı . Bu  binalar  iki  katlı  dışarıdan  bakıldığında  kale  özelliği  taşıyan , özel Ases  Denilen  korumalarca  korunan  , dört yöne  dört  kapısı  açık  olan , hacegân  denen  büyük  tüccarların  iş yaptığı  hanlardı . Bu  hanlar  belli  bir  süreden  sonra  müşterilerine  bile  kapalı  olduğundan  “ Kapan  Hanı ” ismini  almışlardır . Birinci  kat  bir  depo  veya  antrepo  özelliği  taşırdı , ikinci  kat  ise  tüccarın  kaldığı  oda  veya  mekandı . Kapan  Hanlarında  en  az  bir  ürünün toptan  satışı  yapılırdı . Sattıkları  maldan  ötürü  buralara Un  Kapanı , Sebze  Kapanı , Pirinç  Kapanı , Bal Kapanı , İpek   Kapanı i smini  alırdı .
           Kapan  Hanlarının  kirası çok  fazlaydı .Bu  yüzden padişahlar , Valide  Sultanlar  ve  vezirler  büyük  paralar  harcıyarak  geniş  Kapan  Hanları  yaptırmışlar  ve bunlara  binlerce  çiftlik  vakfetmişlerdi . Kapan Hanını  bir yıllık  kirası 80000  Akçe  vey a 4000000000 L .idi . Bursa  İbrişin  Kapanı  mizanından  aldığımız  bilgiye  göre  yılda  336846 Kg. ipek  dokunmaktaydı .
D)                Türkiye  Ekonomisinde  Paranın Yeri  ve  Önemi :
a)                 Paranın  Kesilmesi : Osmanlı  İmparatorluğunda  bu dönemde  çeşitli   bölgelerde , çeşitli darphaneler  açılmıştı . Darphaneler  kadı  tarafından  atanan  Darphane  Emini  tarafından  yönetiliyordu . Avrupa’da hükümdar  değiştikçe  yeni  para  basımı  olduğu  halde Osmanlı  İmparatorluğunda  fermanla  eski  akçeler   yasaklanır  , yenileri  basılırdı .Akçe  basımında  100  dirhem  gümüş  üzerinden  yapılırdı , 280  akçe  çıkardı . Darphane  Emiri , Üstat  ve  Yasakçı  ortak  komisyon kurarak  yasaklanan  eski  akçelerin  yerine  yeni  akçe basarlardı . Bu  basım  sırasında  para  tağşiş  edilir  yani süs  vermek  amacıyla  etrafındaki  gümüşler  kırpılır , böylec e devletin  eline  çok  miktarda  gümüş  tozu geçmiş  olurdu . Yükselme  Döneminde  Osmanlı  Akçesi sabit  kuruna  oturamamıştır . Bunun  sebebi  100 dirhem  gümüşten  daha  fazla  akçe  çıkarma  istemiydi  .Bu  yüzden  ya  mağşuş  yani  bakırla  karışık  akçeler  piyasaya  sürülmüş , ya  da  akçe  enflasyon  geçirerek  ufalmış , alım  değeri  düşmüştür . Bu  dönemde  akçe  kesiminden  olan  enflasyon  %55’di .
       Fatih  döneminde  Altın  sikke  basıldıysa  da  halk  tarafından  bu  para  tutulmamış  Venedik  Doç  Altını  veya  Frorin  daha  geçerli  olmuştu . Esnaflar  kendi  aralarında  karar  alarak  bir  Osmanlı  altınının  60  akçeye dönüştüğünü   kabul  etmişlerdir .
C)               Osmanlı  Döneminde  Faizle  Para  Alıp  Verme : Genelde Osmanlı  Devleti  bir  İslam   Devleti  olduğundan  murabahacılık  yani  faizcilik  günah  sayılıyordu  diye  düşünülür . Fakat  faizle  para  alıp  vermeye  halk  tepki  göstermiyordu . Faizcilik  mubah  sayılıyordu . Toplumca  kabul  edilen  fayda  yani  yıllık  faiz  oranı %5 - 10’u geçmediğinden , yapılan  sözleşmelerde  kadı  önünde  danışıklı  ve  kapalı  olarak  yapılıyor ; kişi  karşıdaki  kişiden  ipek  ve  çuha  aldığını   belirtmektedir . İpek  bedelini  peşin , çuha  bedelini  ise  bir  yıl  sonra  ödeyeceği  tutanağa  geçer . Aslında  kişi  kişiden  borç para  almıştır . İpek  aldığı  anaparayı  ,çuha  ise  faizi  gösterir . Böylece  yıllık  faiz  oranı  %30’u  buluyordu .
             Bazı  büyük  sermaye  sahipleri  sözde  güçsüz  esnafı  desteklemek  amacıyla  ortak  oluyorlardı . Böylece  emek + sermaye = Kâr   eşitliğindeki kârın  yarısı  bu çalışmayanların  cebine  iniyordu  .
              Yeniçeriler ,  Acemi  Oğlanlar  bazı  çiftçilere  hasat  zamanı  olmak  üzere  Selem  denilen   borç  para  veriyordu . Bu konuda  elimizde  bir  faiz  sözleşmes i yoktur . Fakat  Selem’in  %50’yi  geçtiği  bilinmektedir . Selemde  amaç zor  durumda  olan  çiftçinin hayvanına , koyununa  , kuzusuna , tahılına  bu  kişilerin  el  koymasıdır . Çiftçi  hem  devlete , hem  Selem  sahibine  karşı  sorumlu  idi .
         Mardin , Urfa , Harput , Diyarbakır , Malatya’da  murabahacılık  yapılmaktaydı . Murabahayı  alıp  ödeyemeyenler  murabahacının  kulu  durumuna  düşüyordu . Artık  paraları  bile  bu  kişileri  esaretten  kurtarmaya  yetmiyordu .
DEVLET MALİYESİ


A)               Vergi  Alınan  Yerler :
1)               Tarımsal İşletmeler
2)                Esnaflar ,  pazarlar , Kapan  Hanları  ve kervanlardan alınan  vergiler
3)               Savaş  zamanı  halktan alınan  Avarız  vergisi
4)               Cerimeler  ve  adetler
5)               Peşkeşler
6)               Ormanlardan  alınan  vergi
7)               Madenlerden  ve  tuzlalardan  alınan  vergi
B )  Alınan  Vergileri  Gelirler  Yönünden  Değerlendirme :
  1)  Şerri  Vergiler : Bunlar  din  kurallarına  göre  alınan  vergilerdi . Öşür , Haraç ,Çift  Resmi , Ağnam  Vergisi  bu katagoriye  girer .
2)  Örfi  Vergiler :  Bunlar  hükümetin  koyduğu  vergilerdi . Cürüm  ve  cinayet  vergisi , bennak ,  arus ,  mücerret , kanunnamelerde  sayılan  ve  sayılmayan  resimler .
3) Divani  Vergiler  : Bunların  en  önemlisi  Avarız  Akçesi olup  önce  savaşa  katılamayacak  halktan  yıllık  15  Akçe   olarak  alınıyordu . Yükselme  Döneminde  her herkesten  75  Akçe  yıllık  olarak  alınmaya  başladı .
C)  Vergilendirme  Usulü :   Bu  usul  Ortaçağ  Türk - İslam  Tarihinden  gelme  bir  usuldür . Bu  usule  göre  vergi  devlete  ödenirdi , vergi  ödüyen  is e raiyet  yani  kiracı konumundaydı .  Raiyet  köylü  veya  şehirli  olmak  üzere  ikiye  ayrılırdı . Padişahtan  Tımarlı  Sipahiye  kadar  tüm  “Sahib – i  Raiyet ”  örfi vergiden  muaftı .Vergi  para  üzerinden  değil  arazi  üzerinden alınırdı . Bu  yüzden ribahorlar  ( tefeciler)   bir  işçi  kadar  vergi  verirlerdi . Divani  vergiler  toplanırken  Âlâ(  Yüksek ) , Esvet ( orta )  ve  edna ( düşük )  sınıflara  ayrılırlardı .
4) Devlet  Hazinesinin  Harcama  Usulü : Osmanlı Hazinesinin  harcam a yolları  üç  taneydi .a) Divanın  Görevi  olan  işler . b ) Vilayetlerin  Hükümet  kurumuna  karşı  olan  işleri .c) Vakıf  Kurumlarının  harcamaları . Divan  hizmetini  yapabilmek  için  ulufe  veya  mukataa  usulü  vergi  koyardı. Devlet  hem  toplayıcı , hem  harcayıcı  bir  düzen  yaratmıştı.
1 )Divani  Vergiler : a) Bir  bölgenin  şeri  ve  örfi vergileri  hiçbir  hizmet  erbabına  dirlik  olarak  verilmeyip  maliye  kendine  bırakırdı . Bu demektir  ki  bir  yerin  dirlik  ve zeameti  hazinenin  kendisine  aittir . Bu  tür  arazilere  Mukataa  diyoruz . Ekonomik  yönden  memleketin  en  canlı yerleri  hazineye  Muklataa  olarak  kalıyordu . Tuz , şarap  , madenler ,  bir çeşit  düzenle  devlet  eliyle  Mukataa  olarak   satışa  sunulurdu . Yani  monopoli  olmuştu .
2)  Tımar (Dirlik)  Usulü : Selçuklular  zamanından  kalma  bir usuldür . Bu  araziler  İş  Erlerine  ve  Eyalet Askerlerine  yıllık  gelir  sağladığı  için  Tımar  Arazisi  adını  alıyordu . Şeri  vergiler   , devlet  hizmetlisi  kişilere  kendi  hesaplarına , belli  kurallar  içinde  kalmak  şartıyla  toplanmak  üzere  ayrılan  köylere  ”iktâ”  adı verilirdi , aynı şartlar  altında  gelirleri  Divana  bırakılan  köylere  “ Divani ” veya  “ Divani  Köy ” denirdi . Bunla  birlikte  İktâ  sahipleri  hem  Divanın  kendilerine  ayırdığı  köylerin  tüm  gelirine  sahip  değildi  . Köydeki  dirlik  düzenliğin  sağlanması  için  alınan  bir  vergi  grubu vardı  ki , mali  değimle  bunlara  “Rusum - u Niyabet ”  denirdi  ve  Sultanın   yolladığı  Naipler  tarafından  alınır  ve  hazineye  gönderilirdi . Toprak  soyluluğunu  önlemek  için  Osmanlı  Devleti  bazen  bir  köyü  iki  Tımar  Beyi  arasında  paylaştırmıştır .
       Dirlik  hizmeti  verilen  kişiler  de  Ulufeliler  gibi  devletin  savaşlarına  katılmakta  ve iç  hizmetlerini  yapmaktaydılar . Ayrıca  başarılı  dirlik  sahiplerine  “ Hizmet Akçesi ”  verilirdi . Dirliklerden  vakıflar  adına  gösterilen  para  burayı  vakıflar  adına  özelleştiriyordu  .
2)                  Vakıflardan  Gelir  Aktarımı :Vakıflar  genellikle köprü , su , cami , medrese  gibi hayır  amaçlı  kurumlardı . Vakfı  yapan  kimse  Vakıfnamede   vakfın  yaşaması  için  hangi  gelirlerin  kullanım  içine   alındığını  yazardı .
          Sultandan  en  küçük  sipahisine  kadar , toplum  derece  derece  zengin  sınıfını  oluşturan  Dirlik  Sahipleri  ,özel mülk  olarak  ev  – bark  , han , hamam  ve  benzeri  türden  ne  kadar     çok  şey  edinmiş  olurlarsa  olsunlar  dirlik  türünden  ne  kadar çok  şey  edinirlerse  edinsinler , gene  de  başlıca  gelir kaynakları , mülküyeti  devlete  ait  olan  topraklar  ve  burayı  eken  çiftçilerden  çeşitli  adlarla  alınan  vergilerden  oluşmaktaydı . Sevap  kazanmak  için  Dirlik  Sahibinin   “ kendi  canından  ve  öz  malından ”  olarak  vakfedeceği  bir  kişi  mülkü   niteliğine  sokmak  gerekiyordu . Bunun  kolayı  “ Temlik ” dediğimiz  yolun  açılmasıyla  bulunmuştu . Temlikle  kişi  Tımar  Arazisini  kendi  öz  malı  gibi  vakfedebiliyordu . Vakıfların  yönetim  işi  vakıf  sahibinin  akrabalarından  olan  mütevellilerce  yürütülüyordu . Vakıf  özel  kurum  olarak  görünse  de , Kadılarca denetlendiğinden  Resmi  Statüye  sahiptiler .
          Dirlik  arazisi  malikâneye , malikâne  de  arazi olarak  vakıf arazisine  çevrilir ; bu  arazi  vakfedilirdi . Fatih  ve  Kanuni Dönemlerinde   vakıf  topraklarına  sınırlandırma  getirilmiş , Divan ve  vakıf  personelinin  aras ı açılmıştı .
III . İKTİSADİ  BUNALIMIN  İLK  BASAMAĞINDA  TÜRKİYE


A)               Devletin  Para  Sisteminin  Sarsılmas ı: Osmanlı  para piyasası ve  maliyesi  açık  bir  piyasaydı . Darphanelere  kişilerce götürülen  gümüşlere  %14  kesinti  yani  vergi  alınıyordu . Yavuz  Döneminden  sonra   Osmanlı  Akçesi   büyük  bir  enflasyon  çağına  girdi . Değerli  maden  yatağı  olmayan  Osmanlı  Ülkesinin   gümüşleri  İran  ve  Kuzey  Afrika’ya   kaçırılıyordu . Bu  da  para  darlığına   sebep  oluyordu.
        İktisadi  darlığın  bir  göstergesi  olan  gümüş  darlığı  devleti  uğraştıran  en  önemli  sonuç  olarak  geçmektedir . Ancak  önemle  belirtmek  genel  olarak  gerekir  ki   alınan  tedbirler  tıpkı  ticari  eşyalarda  olduğu  gibi  bir  sürü  yasaklar  olup , öte yandan  darlığı  giderememektedir . Memlekette  daha çok  gümüş  sağlayacak  tedbirler  alındığını  gösteren  belgeler  yoktur . Para darlığında  görülen  %55  enflasyon  reayayı  fukaralaştırmıştır . Çünkü  yeni  vergi  konulmadığı  halde  alınan vergiler  çok  fazlaydı . Osmanlı  Uleması  yeni  vergi  koymayı  Bid’at  olarak  nitelendiriyordu .
       Bu  mukataalardaki  gelir  azalmasının  sebebi  maliye  kaynaklarıyla  at  başı  yürüyen  bir  gelir  olmasıdır . Dirlik  usulü  maaş  hizmetlinin  zararına  olarak  alınmaktaydı . Bu  durum Hazine - i  Hümayun   vakıflarını  ve  Tımar  sahiplerini  güçsüz  düşürmüştü . Tekalif  -i Divaniyenin  kat  kat  artması  örneğine  bakıp  idari  ve  asayiş  görevlerinin  verdiğ i fırsatlardan  yararlanıp   gelirlerini , soygunculuk  ve  kanunsuzluk  yapma  sorumluluğunu  göze  alarak  da  ols a Hazine – i  Hümayun’un  yanı  sıra  buldukları  halde ; halk  yukarıda  belirtilen  vergileri  bile  ödeme  durumunu  yitirmiş , Anadolu  ve  Rumeli’nde  faizcilik  artmıştı .
1)      Kanuni  toprak  yazımını  yeniden  yaptı . Vezir  Makbul  İbrahim  Paşa’nın  buluşu  olan  bu  olgu  ile  dönüm  fazlaları  arazi  mukataa  defterine  yazılıyordu . Örneğin  12  bin  akçelik  4  köyü  olan  sipahinin  gelirleri  fazlalıklarla  16  bin  akçeye  çıkınca  köylerden  birisi  kendisinden  alınıyordu . Bu  uygulama  köylü  ve  ekinci  sınıfın   alehine  olmuştur . Bu  arazinin  boş  bırakılmasını  ve  tahıl  darlığını , bu da  ekmek  fiatlarının zamlanmasına  sebep  olmuştur .
2)      Kanuni  Döneminde  alınmış  yanlış  tedbirlerden birisi  de  ûlufesi  yükselmiş  Yeniçerilere  Yüksek  Tımarları  vererek  Kapıkullarına  yeni  bir  yükselme  kapısı  açmaktı . 
3)      Mültezimler  fazla  vergi  alabilmek  için  Kanunnamelerin  açık  olmayan  hükümlerinden  yararlanıyorlardı .
4)      Oduncu  Akçesi  bu  yılarda  zamlanmış  önce  15 akçe  kişi  başına  olan vergi  75  akçeye  sonra  yıllık   400  Okka = 1 Mut = 513  Kg.  dönüşmüştü .
5)      Devlet  adamları  özel  hayatlarında  lüksten  kaçınmamışlar , hatta  her  geçen  gün  lüksü arttırmışlardır .
6)      Avarız  vergisi  sadec e savaş  zamanlarında  alınan  geçici  bir  vergi  olduğu  halde  bir  Kanunname  ile bu  vergi  yaklaşı k 93  akçeye  çıkartılarak  kalıcı  vergi  haline  getirilmiştir .
7)      Devlet  Mukataa  arazilerini  iltizama  verdi . İltizam  sahipleri  bu  arazileri  küçülterek  ikinci  ve  üçüncü  kişilere  sattı , böylece  bu  araziler  üzerinde  devletin  hakkı  kalmadı  ve  toprak  ağalığının  yolu  açıldı .
          PARA  KITLIĞININ  HÜKÜMET  ÜZERİNDEKİ  OLUMSUZ ETKİSİ : Osmanlı’da  devlete  çalışan  kişilere  “ İş Erleri ” denirdi  ve  bu  kişiler  akçe  üzerinden  gündelik  aldıkları  için   ya  işlerini  gevşetiyor  , ya  da  meslek  ahlâkının  zayıflamasıyla  bunlar  işlerini  kâr  getirici  bir  meslek  şekline  sokuyorlar  devlet  nufuzunu  da  kullanıp  faizciliğe  başlıyor , böylece  köyler  boşalıyor , köy  halkının  güvenliğini  sağlayan  Tımarlı  Sipahi  Ordusunun  Kapıkulları  karşısında  çökmeye  başlamasıyla  taşra  halkının  güvenliğini  sağlayacak  kimse  kalmamıştı . Mirİ  Arazi  düzeni  yıkılmış , böylece  feodal  Derebeylik  düzeninden  kötü  bir  “ Toprak  Ağalığı ”  düzeni  kurulmuştu . Şehir  ve  kasabaların  Ayan  ve  eşrafı  çiftlikler  kuruyor  fakat  burada  raiyet  olamayacağı  için  tahıl  değil  hayvancılık  yapıyorlardı . Bu  dönemde  rüşvet  ve  rüşvetçilik  de  Osmanlı  toplumuna  girmişti .
ENFLASYON : Osmanlı  Akçesinin  % 55 enflasyona  uğraması  sonunda  tüm  maddelerde  bir  fiat  artışı  görüldü . Bunların  hepsini  yazmak  zamanımızı  alır . Önemlileri  şunlardır :
1 Okka  Ekmek :  %14
1 Okka  Koyun  Eti :  %13
Sade  Yağın  Okkası :  % 11
1 m. Bez : % 50
Koyun  :  %300
1  Okka  Buğday : %200
1  Okka  Şeker : %70
İşçi  Gündeliği : %100
Florin : %50
   Bu  artışlar Osmanlı toplumundaki  zenginleşmeden  değil  fakirleşmeden  olmaktaydı . Şehir  halkının  ödeyeceği  vergiler belliydi . Bu  vergileri  Subaşıya  ödüyorlardı . Fakat  köylerde   karışıyordu . Osmanlı  Yönetimi  “ Toprak  Soyluluğu ”  olmasın  diye  bir  tımarı  en  az  iki  kişiye  veriyordu , bu  tımar  sahiplerinin  her  biri  tüm  vergileri  toplamak  için  voyvoda  gönderiyordu . Bu  olay  köylü  ve  tımar  sahibi  arasında  bir  kavgaya  sebep  oluyor , tımar  sahibine  yenilen  köylü  “Çiftbozan ”  oluyor   , eşkiyalığa  başlıyordu .
IV )  TOPLUMSAL  BUNALIM :

1)                  ÇİFTBOZANLIK  OLGUSU : Brodel , Akdeniz  çevresindeki  ülkelerin  artan  nüfusu , bozkır  kökenlerindeki  tarımsal  arazilerin  besleyememesi  sonucu , pek  çok  köy  insanının  yerlerinden ayrılmak  zorunda  kaldığını , bu  yüzden  şehirleri  veya  oraya buraya  dağılmalar  olmuştur . Bu  insanlar  köylerden  kaçmışlar , şehirlerde  aranmışlar , bu  yüzden  harami  grupları  kurmuşlardır . Çiftbozanlık  bir  düzen  aksaklığı  olarak  görülmektedir .
              Osmanlı  İmparatorluğu  ganimet  getirmemeğe  başladığı  II.  Bayazıt  Döneminde  ilk  Çiftbozanlık  olgusu  görülmüştür . Bu  yüzden  Yavuz  babasını  kolayca  tahttan  indirmiş , kendisi  de  yaptığı  İran  ve  Mısır  Seferlerine  katılacak  düzgün  ordu  bulamamıştı . Çünkü  İran  ve  Arap  ülkeleri  ganimet  sahasının  dışında  kalıyordu .  1550  yıllarından  itibaren  Çiftbozanlık  tarım  üretiminin  de  düşmesini  sağlamıştır  . Böylece  olay  asayiş  olayı   olmaktan  çok  ekonomik  olay  olarak  görülür .
2)           LEVENT  HAREKETLERİ : Leventler   İstanbul , Bursa , Edirne gibi  Marmara  Bölgesi  şehirlerinden  göçerek  Paşa  Kapusunda   bulmaya  çalışan  veya  devletten  Tımar Dirliği , Kale  Erliği , Kapıkulluğu  isteyen  Leventlerin  sayısı  kadrodan  fazla  olduğundan  Boş  Leventler  grubu  da  Çiftbozan  grubunun  kurduğu  harami  örgütüne  katılmıştı .
Leventler  seferlerde  1495  yılından  itibaren  görülmüştür . Önce  seyyar  satıcılık  yapan  bu  insanlar  Bekar  Hanlarında  yaşamaktaydılar . Daha  sonra  işi  içki , uyuşturucu , fuhuş , toplu  soygunculuk  ve  homoseksüellik   başta  olmak  üzere  türlü  allâksızlığa  dökmüşlerdir . Osmanlı  Devleti  düz  mantıkla  giderek  olayın  olduğu  yere  en  yakın  köyün  halkını  tutuklayarak  bu  işi  bitireceğini  sanıyordu , bu  olaylar  levent  kadrolarını arttırıyordu . Birçok  insan  köy   yollarında  pusuya  düşürülüp  öldürülüyordu . Yakalanan  sanıklar  mahkemece  “ örf ”  yani  işkenceye  tabi  tutuluyordu . İşin  garibi  bu  Leventlik  olayını  yapanlar  sadece  işsiz  kimseler  değillerdi . 1517  yılında  Bursa  Subaşısı  Pîri  Çelebi  ve  Asesleri  bir  eve  girerek  hırsızlık  ve  tecavüz  olgularında  bulunmuşlardı . Yiğenoğlu  Medresesi  Müderrisi  Ali  Çelebi  yazdığı  bir  gazelde :
” Şehrin  düzeni  nasıl  sağlansın  ki ,
Leventler  her  fırsatı  yakaladığında   ya  muhzır , ya  da  polistir ” diyordu .
            Kanuni  Döneminde  ( 1520 ) Leventlerin  yaratıkları    güvensizlik
ortamından  ötürü  halk  büyük  bir mutsuzluğa  kapılmışıtır .  Devlet  Sancakbeylerini   “ Ehl - i  fesadı ”  defetmekle  görevlendirmişti .  
Ayrıca  leventlerin   bulundukları  köy  veya  mahalle , çalıştıkları  yer , oturdukları  Bekar  Odaları  için  birer  kefil  istenmiştir .
            Cem  Sultan  Olayı  ,Şeyhzade   Selim  ve  Ahmet  Kavgası  sırasında  leventler  bu  orduları  oluşturunca  yevmiyeli  asker  olmuştur . Bu  olgular  basıboş  levent  kitlelerine  yağma  yapma  hakkı  tanımıştır . Böylece  Amasya - Tokat – Sıvas – Konya - Bursa  arasındaki  tüm  alan  yani  Tüm  Orta  Anadolu  leventlerin  eline  geçmiştir . Celali Olayları  da  dikkatinizi  çekerim  Orta  Anadolu  kökenli  olgulardır .
            Kanuni  Süleyman  başa  geçtiği  zaman  devlet  hazinesi  boş gibiydi . Devleti  bu  durumdan  kurtarmak  için  İlyazıcıları  çıkarıp  vergileri  yeni  baştan  yazdırmak  gerekiyordu  . Kişinin yararlandığı  tarladan  fazla  dönüm  bulmak  isteyen  İlyazıcıları  Ohri , Manastır , Avolonya  bölgelerindeki  halk  tarafından  öldürüldü. Aynı  olay  Mersin , Adana , Halep , Bozok  ( Çorum ) , Konya  ve  diğer  Orta  Anadolu  şehirlerinde de  görüldü . Bu isyancılar  devlet  kuvvetlerini  üç  kez   bozguna  uğrattı .
            Batı  Anadolu  kıyılarında  başka  bir  levent  hareketi  görülüyordu . Reisleri  yönetiminde  gemiler  kıyı  köy  ve  şehirlerini basarak  köyleri  yağmalıyor, halkı  köle  veya  cariye  olarak  satıyorlardı . 1538’de Cezayir Korsanlarının  Osmanlı  hizmetine  girmesiyle  Ege  Adaları, Anadolu  ve  Rumeli  kıyıları  bir  korsanlar  denizi  haline  gelmişti. Eski  arkadaşları  olan  Osmanlı  Reisleri  bu korsanları  bilerek  yakalamıyordu. Bu  korsanlar  Anadolu’nun  tahılını   kaçırıyor, böylece  dolaylı  olarak  enflasyon  artışına  neden  oluyorlardı.

                                              
Kaynak gösterilerek alıntılanabilir.
© H. Endercan KURŞAKLIOĞLU, 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder